KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
29 Mart 2024 Cuma
15 °C Kısmen güneşli
Bünyamin Bayram
binbay12@hotmail.com

MODERN İNSANIN DİN VE CORONA VİRÜSÜ İLE SINAVI

24 MART 2020 SALI 13:27
5
7087
2
AA aa

Yoldan çıkıp azıtan toplulukların başına gelen musibet ve belaların, Kur'an'da sıklıkla anılmasının hikmetini, tüm dünyayı bumerang gibi saran Covid-19 virüsünün, insanlar üzerinde oluşturduğu infial ve korkunun büyüklüğüyle daha iyi anladım.

İletişim, ulaşım ve teknoloji sayesinde dünyanın küçük bir köy haline geldiğini, dünyanın herhangi bir yerinde küçük bir kıpırdamanın, başka yerlerde fırtınalar doğurabilecek bir kelebek etkisi yaptığı; “insanlar bir vücudun organları gibidir, bir organ rahatsız olduğunda diğer tüm organlar da rahatsız olur” diyen Ş.Sadi Şirazi'den; barış, yardımlaşma, işbirliği ve dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anladım.

Sürekli koşan ve koşuşturan, kabına sığmayan, o etkinlikten bu etkinliğe sürüklenen insanların  bir anda yavaşladığını, adeta üzerlerine ölüm toprağı serpildiğini, korku ve belirsiz bir bekleyişin kabir hayatı gibi yalnız ve sessizliğe büründüğünü yaşadım.

Elinizi eşinize, çocuğunuza ve dostlarınıza uzatamıyorsunuz, hatta elinizi yüzünüze süremiyorsunuz, kapı kollarına bile el vuramaz olduk, planlar uçtu gitti, insanların bir arada olacağı her ortama kısıtlama getirildi, maçlar, toplantılar, düğünler, kutlamalar iptal edildi, okullar kapandı, turist gelmesin diye tüm uçuşları durdurduk, yeni dostumuz kolonya, su, sabun ve havlu, hele en kötüsü ya ölürsem, cenazem kılınmaz, taziyem yapılmaz, kimseler bana Fatihalar okumaz korkularını yaşadık.

Oturup durduk ve iç dünyamıza yöneldik, hayatın boş ve anlamsızlığını, her an insanın bir hiç ve yaşayan ölüye dönebileceğini daha iyi anladım.

Kur'an'da azgınlaşan kavimler üzerine yağan o semavi tokatları ve insanlık tarihinde yaşanan büyük musibetleri bir bir hatırlamaya çalıştım:

Cenab-ı Hak'ın,

İnat ve azgınlıkta direnen Nuh kavmine tufan belasını;

İsrail oğullarının erkeklerini öldürüp kızlarını sağ bırakan, Firavun kavmine çekirge, kan, bit ve suda boğularak yok olma belasını;

Kibir ve gurura kapılan, kavmini küçük gören, zalim kıralın yanında yer alan, develer yüklü hazineler sahibi Karun'un yerin yarılmasıyla acı bir şekilde toprağa gömülmesini,

Kabe'nin tahribine çalışan Ebrehe ve ordusuna Ebabil kuşlarıyla nasıl helak olduklarını,

Semud kavmine şiddetli sarsıntı, ses ve yıldırımı belasını,

Cinsellikte insan doğasını aşarak azgınlaşan Lut kavminin başına yağan taşları,

Nemrud ve Keldani'lere sinekler ordusunu,

Roma İmparatorluğu'da meydana gelen ve günde 2 bin insanın ölümüne, toplam nüfusun yüzde otuzunu yok eden Galen salgının,

Avrupa'da başlayıp Mısır'a, oradan Filistin'e, Suriye ve Anadoluya ulaşan farelerin tüyleri arasında barınan böceklerin uçarak yaydıkları ve insan vücudunu ısırarak bulaştırdıkları, bir kaç gün içinde öldürdükleri, başlangıçta yüzlerce sonrasında binlere ulaşan ölümleri, mezarlar dolunca ölülerin denize atıldığı, Jüstinyen Veba salgınını, (aynı salgın 19.yüzyılda Çin'de 12 milyon insanın ölümüne neden olmuş)

14.yüzyılda 75-200 milyon arasında insanın öldüğü, Avrupa nüfusunun üçte birinin yok olduğu ve sonrasında kilise ve Tanrı'nın sorgulandığı Kara Veba salgınını,

Birinci dünya savaşında, Avrupa ve Asya'da 25 milyon kişinin hastalandığı, Sovyetlerde 3 milyon insanın öldüğü Tifüs salgınını,

1918 İspanyol salgını, (50-100 milyon insan ), 1957 Asya Gribi salgını (4 milyon insan), 1959 da başlayan ancak 1980 tespit edilen ve Maymunlardan bulaşan HIV (AİDS) virüsü, 30 yılda 36 milyon insan ölümünü, Sars ve en son Korona virüsü salgınını,

“Allah'ın ordularını Allah'tan başka kimse bilemez”(Müdessir 31) ayetini düşündüm ve titredim, korktum ve acaba bize ne olacak, biz hangi günahalarımızla yüzleşecek ve hesaplaşacağız diye irkildim.

Korona virüsü Allah'ın yeni bir ordusu mu? Küfür ve küfrana, zulüm ve azgınlığa gidenlere bir uyarı mı? diye düşünmekten kendimi alamadım.

Yeryüzünde adeletin yıkıldığını, haksızlığın kol gezdiğini, isyan,sefahat ve rezaletin sınırları aştığı, emperyalist ve sömürgeci güçlerin çıkarları için akıttıkları kanları ve aç bıraktıkları binlerce insanın açlıktan nasıl öldüğünü, zayıf, hasta ve fakirlere karşı duyarsızlıklarımızı düşündüm.

Allah'ın yasakladığı tüm yiyecekleri(Fare, yarasa, köpek,kurbağa, vb.) fütursuzca tüketen Çin'in, Uygur Müslümanlarına yaptıkları zulümlerin Arş-ı Alayı titretti mi? acaba diye düşündüm..

Yer yüzünde anarşi, terör (Kur'an tabiriyle Yecüc ve Mecüc,) ve kan eksik olmadı, özellikle İslam coğrafyasında Süfyan ve Deccal fitneleri bitmedi.

Sonra masumlar aklıma geldi ve Allah, “öyle bir fitneden sakınınız ki; sizden zulmedenlere mahsus kalmaz. Ve bilin ki Allah'ın ikabı şiddetlidir. (Enfal,25) ayetini hatırladım ve günahlarımızla mazlumları bile musibetlere ittik diye korktum ve korktum.

Acaba kıyamet mi yaklaştı?

“O söz (kıyamet) başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dabbe(hereket eden canlı yaratık-lar) çıkarırız. O, onlara insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler. (Neml-82) (kıyamet kopmadan önceki bir durumu anlatır,  gerçeğin bütün açıklığıyla ortaya çıkacağı gün, yerden çıkan bir yaratık, insanlarla konuşacak, dabbetü'l-arz, veya sosyal bir sarsıntı)

Kıyamet alametleri mi çıktı diye ürktüm?!

Siyaset ve sosyal bilimcilerin, komplo teorisyenlerin bu salgınla birlikte ve sonrasında; hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, yeni bir dünya kurulacak, para babaları dünyayla oynuyor, bu bir savaştır (Trump),biyo terör başladı, küresel ekonomi gücü eline geçiren ve uluslararası sermayenin üretim merkezi olan Çin durdurulacak, paradan para kazanma dönemi bitecek, hizmet ve üretim gücü ekonomide belirleyici olacak, tüketim ve pazarlama sanal platformlar üzerinden yürüyecek, dijital bir dünya ve dijital paralar geçerli olacak, insanların yaşam biçimleri yeniden formatlanacak, vesaire vesair…Yaşarsak belki de göreceğiz bilemiyorum.

Ben işin sadece bu tarafında değilim, beni daha çok modern insanın din ve Tanrı ilişkisindeki evrildiği yeni aşaması düşündürdü.

Bilim ve aklın din ve inançlara bakış açısı, modern insanın üzerinde çok etkili olmuştur. Ne diyordu bilim adamları ve düşünürler; her olay ve olgunun bir nedene dayandığı, nedenlerin kontrol edilmesi durumunda istenen sonuçların elde edilebileceği, geçmiş dönemde yaşayan yıkıcı tabiat olayları ve büyük salgınlar karşısındaki çaresizliklerin, insanların bilgisizlikleri (örneğin, fay hattının geçtiği yerlerde yerleşkelerin kurulması, tıp bilgisindeki eksiklik gibi)ve teknolojik yoksunluktan kaynaklandığını, bu nedenle geçmişte insanların çareyi dinde, tabiat üstü varlıklarda aradıklarını, fizik ötesi aşkın varlıklara, bir anlamda Tanrı'ya gerek kalmadığını, artık bu dönemin kapandığını, bilim ve teknolojin tüm bu sorunların üstesinden geleceğini ve böylece insanlığa saadet dolu günler getireceğini, dile getiriyorlardı.

On sekizinci yüzyılla birlikte bilim ve aklın dinler ve inançlar üzerindeki yarattığı o büyük etkiyi bu salgın sonrası insanların gösterdiği davranışlarına nasıl yansıdığını da gördüm.

Bugün bu argümanların Müslümanlar üzerinde etkisini Korona virüsüyle birlikte alınan önlemlerde gördük. Camilerde cemaatle namaz ve Cuma namazı kaldırıldı ve herkes uyum gösterdi. Kabe tavafa kapatıldı. İnanın evde namaz kılarken alnınız secdeye değdiğinde virüs kapabilirsiniz dense secde bile yapmaktan kaçınacak bu topluma dönüştük.

Virüs salgınıyla sonuçlanabilecek ölüm korkusuyla insanlar toplumdan izole oldular ve çoğunlukla özel dünyalarına yöneldiler ve evlerine kapandılar.

Ben bu önlemlerin doğruluğu ve yanlışlığını tartışmıyorum. Bunlar doğru önlemlerdir. Zaten peygamberimiz de sebeplere uymuştur. Salgın olan yerlere gidilmemesi ve çıkılmaması konusunda uyarı da yapmıştır.

Ben burada özellikle dikkat çekmek istediğim husus, sadece bilim ve aklın önerileriyle yetinen bir anlayışa evrildiğimizi, hijeyene dikkat ederek ve kurallara uyarak yetiniyoruz.

İnsanoğlunun tarihsel yürüyüşünden bu güne değin yaşadığı bir gerçek var, insanoğlu her türlü önlemine rağmen olayları önleyemedi, musibet ve belalardan kurtulamadı.

Tüm kurallara ve sebeplere uyulduğu halde, işlerin farklı bir seyir izleyebileceği, bu nedenle hijyen ve diğer tıbbi kurallara uymakla beraber; yeterince gücümüz yetmeyen ve kontrol edemediğimiz tüm olay ve etmenlerin ilim, irade ve kudretinin kontrolünde olan Allah ile bağı sürekli canlı tutmak, O'na sürekli yönelmek, O'ndan sürekli yardım ve mağfiret dilemek gerekirken, acaba bunu ne kadar yapabildik?

Kendimizi ne kadar sorgulayabildik, hata ve günahlarımızla yüzleşebildik mi? Zayıf ve yardıma muhtaç insanlara ulaşabilme heyecanını duyabildik mi?

İlahi ve aşkın değerleri dışlayan bilimin Modern insanları sadece maddi bir dünyaya yönelttiğini, zor ve güçsüz zamanlarda sığınılacak ümitlerini kırdığını ve morallerini yitirmelerine neden olduğunun farkında olma zamanıdır.

Sars bitiyor, Korona başlıyor o bitiyor morona başlıyabilir.

İnsanın olaylar karşısındaki en büyük gücü ümidi ve inancıdır, yani moralidir.

Sadece kurallara uymak insanı tedavi edemez, korku ve kaygılar o insanı ölmeden öldürebilir.

Peki bu sarsıcı olaylar karşısında garip bu insanın, her şeye hakim Allah'a olan inancını elinden alırsanız, tüm sorunların üstesinden gelmesini sağlayan, ümidini ve moralini de elinden almış olmaz mısınız?

TV konuşmaları ve açıklamalarına bakıyorum, herkes maddi tedbirler ve hijyen üzerinde duruyor, tamam güzel de işin ilahi boyutu, hayatın anlamı, insanın durup kendiyle yüzleşmesi üzerinde pek durulmuyor.

İnsanın acizliği bitmiyor. Ölüm yolculuğu durmuyor.

Sevdiğimiz bu hayat elimizden her an çıkabiliyor.

Evren, dünya ve insanlar belirli yasaların sınırlılıklarıyla yaşamlarını sürdürmektedir, bilim ve aklın değerlerini yanlış yorumlayan kuru gururuyla bu sınırlılıkları aşabileceğini düşünen modern insanın, büyük bir yanılgı içinde olduğunu düşünüyorum.

Hayat durmuyor ve akıyor, bak sen de gidiyorsun, vücudunda yerleşen hastalıklar ölümün keşif kolları olabilir, ebedi ömrün önündedir artık sen bilirsin, demek geliyor kendime içimden.

                Kur'an bize Allah eksenli ve tedbir çerçeveli bir bakış açısı ve anlayışı önerir. Müslüman olarak her an Rabbiyle iletişim içerisinde olan, onu anan ve ona sığınan, faniliğinin bilincinde olarak ona yönelen bir kul olmamızı bekliyor.

                Allah Kur'an'da, “O hanginizin daha iyi ve güzel davranacağınızı sınamak için Ölümü ve Hayatı yarattı. O üstün ve güçlü olandır.” diyor. (Mülk-2)

                Yani yaşamınızdaki her olay ve duruma güzel olan davranışlarla yaklaşın. Amirseniz adil olun, memursanız doğru ve düzgün çalışın, iş adamıysanız dürüst olun, zenginseniz infak edin, insan gibi vicdanlı, ahlaklı ve iffetli yaşayın, merhamet ve şefkatli olun, yardımlaşın ve dayanışma içinde olalım diye bizi bu dünyada yaşadığımız olaylarla sürekli sınıyor ve nasıl bir tutum izleyeceğimize bakıyor.

                Olaylar karşısında inançlı ve erdemli davrananlar güzel insanlar olarak Cennete layık olacaklarını da müjdeliyor Rabbimiz.

                Ve özür diliyerek sürekli duyduğunuz birkaç öneriyle yazımı bitirmek istiyorum:

Bizi yavaşlatan bu salgın durum karşısında durup hayatın anlamı üzerine düşünmeliyiz, bu dünyanın geçici bir oyalanma yeri olduğunu, bu fani dünya için kalp ve gönül kırmanın bir anlamı olmadığını, hırsa kapılıp günah bataklığına girmemenin ve asıl ebedi bir hayatın bizi beklediğini, oraya uygun bir insan olmamız yönünde çabalar göstermemizin doğru olacağını bilmeliyiz, sevdiklerimizi ve elimizdeki nimetlerin ne kadar kıymetli olduğunu, kötü senaryoyla geleceği karartıp kaygılanmanın anlamsız olduğunu, hiç kimse geleceği kontrol edemeyeceğini, kara habercilerden uzak kalınması gerektiğini çok iyi bilmeliyiz, hurafe satanlardan bilgi almayalım, işi uzmanından öğrenelim, belirsizlik gibi kaygı artırıcı durumlardan uzaklaşalım, komplo senaryoyla kafayı karıştırmayalım, biz gerekli tedbirleri almakla görevliyiz, bunun ötesine geçtip hayatı zehir etmemeliyiz.

Rabbimizle daha bir iletişim içesinde olarak ruhumuzu dinlendirelim, Rabbimize olan inancımızı ve güvenimizi çok canlı tutmalıyız, Ona sığınmalıyız, Ondan yardım ve bağışlanma dilemeliyiz, kulluğun özünü oluşturan kibirin yanaşamadığ acizliğimizi, Rabbimize sürekli azr edelim. Bu dünyanın geçici ve fani olduğunu, hiç kimseye kalmayacağını, hiç kimsenin buraya demir atamayacağını bilelim, maddi ve manevi görevimizi en iyi şekilde yapıp Rabbimize sığınalım.

Hz. Allah'ın bizi musibetten en kısa zamanda kurtarmasını diliyorum.

Selam ve sevgilerimle…

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_57132)
05 Nisan 2020 Pazar 14:30
Makaleniz'den çok etkilendim, kaleminize ve engin yüreğinize sağlık. Teşekkür ederim.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_56722)
24 Mart 2020 Salı 22:17
Hikmetli bir yazı olmuş.. Bakış açımız bu pencereler olmalı.. Tebrikler..
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın