KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
20 Nisan 2024 Cumartesi
23 °C Kısmen güneşli
Yılmaz Ekinci
yekinci07@hotmail.com

İDEOLOJİK KÖRLÜK ve MİLLİ ŞAİRİMİZ: MEHMET AKİF ERSOY

27 NİSAN 2020 PAZARTESİ 15:23
6
10481
2
AA aa

Türkiye'de en çok tanınan, fakat hayatları pek bilinmeyen iki insan vardır. Biri roman alanında Türkiye Türkçesini zirvelere taşıyan ve kitapları 50 değişik ülkenin dillerine çevrilen yazar Yaşar Kemal, diğeri ise milli marşımızın yazarı olan merhum M. Akif Ersoy'dur. İkisi de acı çekmiş ve çeşitli ithamlara maruz kalmış şahsiyetlerdir.

Yaşar Kemal,  “Dede Korkut'tan sonra Türkçe'nin en büyük destancısıdır” dersem mübalağa etmiş sayılmam. O, Türkçeyi en yalın ve en somut düzeyde bir ırmak gibi konuşturan kişidir. Betimlemeleri  olağanüstüdür. Onu okurken doğa gözlerinizin önünde canlanır. Kuşlar ötmeye, ırmaklar çağıldamaya ve çiçekler binbir renkle açmaya başlar. Onun eserlerinde insan fıtratının en çıplak halini görürsünüz!

Bu iki büyük edebiyatçının eserlerini erken sayılan bir çağda okuyup da hayatları hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmamak beni fazlasıyla hüzünlendirdi. Yaşadıkları dönemin sancılarına vakıf olduktan sonra,  toplumsal yapımızın ne kadar ideolojik bir körlükle örüldüğünü gördüm. Aydın, toplum ve devlet arasında hep kriminal bir kimlik sorunumuz olagelmiş. İdeolojik devlet hep hasta bireyler üretmiş ve bu bireyler sayesinde hem kendi çöküşünü hazırlamış hem de insanların hakikatle olan ilişkilerini kesmiştir.  Özelikle Yaşar Kemal'in hayatını okursanız imparatorluk döneminin yıkılış sancıları, Cumhuriyet döneminin kuruluş uğraşları ve darbe döneminin travmalarını müşahede ederseniz.

Türkiye'de sağın pek okumadığı, solun ise ideolojik ve doktriner miyopluğu sayesinde bu iki yazarın   yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum. Örneğin Cumhuriyet döneminin romanlarına baktığımızda  imam figürü; iptidai, gerici, haksızlığa çanak tutan, kadını aşağılayan, kötü bir görünüme sahip çağdışı bir varlık (Abdülcanbaz) olarak hep resmedilmiştir. Oysa Yaşar Kemal'in eserlerinde tam tersi bir durum söz konusudur. İslamı temsil eden imam figürünün olumlu portresini görürüz.

Türkiye'de sağ Yaşar Kemal'e, sol da  M.Akif Ersoy'a hep mesafeli durdu. Oku(t)madılar !  Zihinsel melekelerini başkalarının doktriner gerçeklerine göre ayarlayan bir bakış, toplumsal alanda “hakikatin  yansımasına ne kadar müsaade eder ? “ sorusunun cevabını okuyucuya bırakıyorum.

Mehmet Poyraz'ın “Değişimin Destancısı Yaşar Kemal ”eserinde özellikle  Alparslan Türkeş'in ülkücü gençlerin yaz kamplarında okumaları gereken kitaplar arasında Yaşar Kemal'in eserlerini listenin en başına  koymasının siyasi açıdan önemli olduğunu söylemeliyim. Yaşar Kemal'in sadece eserlerini değil, bu toprakların insan portreleri açısından da ne kadar zengin olduğunun bilinmesi ve okunması gerektiğini zikretmeliyim.

Bu ülkenin geleceğine dair katkıları olmadıkları halde büyük şahsiyetleri ideolojik verili kimliklerle tanımlayarak Milli Marşımızın Şairi'ni etnik olarak “Arnavut” ve Türkiye Türkçesini bayraklaştırarak dünyaya tanıtan  yazarını da “Kürt” olarak  itham etmeleri kadar hazin bir şey yoktur.

Cevat Akkanat'ın “Özgün Bir Toplum Kurucu  M. Akif Ersoy” üzerine yazmış olduğu eserini okuduktan sonra, İstiklal Marşı Şairimiz hakkında okuyucuma “yanlış bilinen fakat doğru bilinmesi gereken” bazı bilgilerin verilmesi gerektiğini düşünerek bu yazıyı kaleme alıyorum.

Öncelikle şunu söyleyeyim; bu ülkenin Milli Marşı Şairi olarak bilinip, fakat hep yanlış tanınan kişisidir merhum M. Akif Ersoy. O, kendisini karalayanları-sanki gelecek zamanları sezer gibi- kitabında, şiirsel bir dil ile bunlara zaten cevap veriyor. “Bunlar kimlerdir?” diye irdelediğimizde, verili kimlikleri ayrıştırıp kavmiyetçilik davası güdenler, dinin içeriğini boşaltıp toplumu geçmişiyle oyalatan gelenekselciler, başkalarını taklit etmekle yol alınacağını düşünen modernistler ve kendi özünden kopup ne oldukları belli olmayan nihilist kesimlerdir.

Bunlar, merhum İstiklal Marşımızın Şairini farklı açıdan itham ederek onu görünmez kılmak istiyorlar, fakat iddialarının hiçbiri gerçeği yansıtmıyor.

- Onlara göre Akif bir İslamcıdır. Evet, M. Akif Ersoy idealleri olan bir İslam mütefekkiridir. Onu böyle tanıtanlar, onun anlaşılmasını pek istemeyenlerdir. Akif, akidesi olan ve beşeri ideolojilere ve ilahlara uzak olan bir şahsiyettir. O, eleştirilmesi gereken her hangi bir yanlışlık varsa, bunu yapan kim olursa olsun çekinmeden eleştirecek kadar bir özgüvene sahiptir. Müslüman kişiliği ile İslamı ilkeleri  birbirinden  ayırıp değerlendiren, eleştiren çok az İslam mütefekkirini  buluruz. M. Akif Bunların başlarında gelir. Akif, İslam'a konjektürel ve araçsal olarak bakmaz, onu hayatın merkezine oturtur. O İslami siyasetin bir aparatı olarak görmez. Yeryüzünde her zaman hakkı savunan, dillendiren bir muvahhit topluluğun olmasını hep arzulamıştır.

- Onlara göre Akif, olay ve olgulara ideolojik gözle bakmaktadır. Evet, M. Akif Ersoy çağdaş ideolojilere uzak olan birisidir. Bu doğrudur, fakat onun toplumsal meselelere eğilmediği anlamına gelmez. O, fail ile fiil arasında olguları ayıracak kadar geniş bir perspektife sahiptir. İdeolojik bakışla olay ve olguları alıp değerlendirmez. Kimsenin inancı ile oyun oynamaz. Söz ile eylemi aynı hamurda pişirmesini bilen nadir mütefekkirlerden birisidir.  

Akif'in insanı tanımlama teması;  ne ideolojiktir, ne mensup olduğu kavmiyettir ve ne de tabii olduğu inançtır. Daha derinlerde yatan ve herkesin kendi amelinin  bir sonucu olarak değerlendirileceği iman ettiği kitabın Necm Süresi 39. ayetinde geçen tanımıdır. İnsanı, ancak emeğinin bir sonucu olarak görür. Günümüz insanı gibi, insanları verili kimliklerle değerlendirmez.

-Onlara göre Akif Türk değildir. Evet, M. Akif Ersoy etnik olarak Arnavuttur,  bunun kadar doğal bir şey olamaz. fakat Arnavutçuluk davasını güden birisi değildir. Bu ülkenin Milli Marşını yazan şairidir. Akif, bütün İslam tebaasını aynı ve bir görür. Türkü,  Kürdü, Arnavutu, Arabı, Farsı ayrıştırıp tanımlamaz. Bütün ırkları  birer realite (ayet) olarak görür. Bunların birbirleri üzerinde üstünlüklerini kabul etmez.

M.Akif Ersoy, anasır-ı İslamiye'ye  bağlı ve bütün müslüman kavimleri eşit gören bir medeniyet vizyonuna sahiptir.

-Onlara göre Akif, batı medeniyetinin düşmanıdır. Evet, M. Akif Ersoy, Batı'yı ve Batı'nın üzerinde bulunduğu medeniyeti eleştirir, ama o Batı'nın insanlık için yapmış olduğu güzel şeyleri de inkar etmez. Hatta Batı'nın bütün güzel şeylerini islami olarak görür. Avrupa seyahatı geri dönüşünde; “Avrupa'yı nasıl buldunuz?” sorusuna şu ilginç cevabı verir: “Dinleri var işlerimiz gibi, işleri var dinimiz gibi” notunu düşer. Toplumları layık oldukları şekilde yönetildiklerini düşünür.

-Onlara göre Akif gerici bir cumhuriyet düşmanıdır. Evet,  M. Akif Ersoy böyle lanse edildi, fakat  hayatı  boyunca hiçbir zaman böyle bir kimliğe sahip olmadı. O, hayatı boyunca çalışmaktan, emekten, adaletten, hürriyetten, istişareden ve şuradan yana bir mütefekkir oldu. Onun bu özelliğini ne yazık ki bilerek hiç gündeme taşımıyorlar. O, insanlığın hürriyetine inanmış, zulme meydan okumuş ve bütün ömrünü millete seferber etmiş büyük bir şair ve mütefekkirdir.

-Onlara göre Akif bir şair değildir. Evet, M. Akif Ersoy onların dediği anlamda bir şair değildir. O, her zaman hakikatin avcısı olmuştur. Her ne demiş ise görüp söylemiş, erişilmesi mümkün olmayan hayallerin peşinde koşmamıştır. Milletin ıstırabını yüreğinin derinliklerinde hissetmiş ve bunları haykırmıştır.

-Onlara göre Akif geleceği değil, geçmişin geleneksel tortuları içinde insanları tutmaya çalışan bir düşünürdür. Evet, M. Akif Ersoy geçmişin yaşanmışlıklarına “ibret”,  şimdiki zamanı “şahit” ve geleceğin belirsizliğini de “ümit” olarak görür. O, insanları ve toplumları yaşanmış geçmişin kalıntılarına tutsak etmez. O, Cevat Akkanat'ın tabiriyle “özgün bir toplum kurucusudur”. Onun camiye bakışı bile özgündür. O, camide insanı görür ve  sosyal hayatın aktığı bir yer olarak konumlandırır. Caminin büyüklüğüne ve fiziksel kapasitesine bakmaz, işlevsel özelliklerine bakar.

 -Onlara göre Akif sanatçı olmadığı gibi sanatı da bir amaç olarak görmez. Evet, M. Akif Ersoy  onların dediği anlamda bir sanatçı değildi ve  sanatı da insanı doğruya, iyiliğe ve güzelliğe götüren  araçsal bir  yöntem olarak görür. Sanatsal uğraşı, kişinin süfli emellerinin dışa yansıması olarak görmez.  Sanatı, “ben” olarak değil “biz” olarak görür ve öyle de konumlandırır.

 Sanat açısından ”Akif kimdir ? ” derseniz, derim ki; Şiiri; fikridir, fikri; ilmi ve amelidir, tarzı; didaktiktir ve sanatı da toplum içindir.

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58461)
13 Mayıs 2020 Çarşamba 14:31
Galiba amacınız sadece Akif'i anlatmak.Yaşar Kemal'i anlatmanızdaki amaç da kendinizin ne kadar ideolojilerden bağımsız düşündüğünüzü söyleyebilmek içindir.Bu arada Akif büyük bir şairdir ama Yaşar Kemalle mukayese edilmesi yanlıştır.Bir defa kulvarları , dönemleri farklıdır.İlla biriyle mukayese edilecekse Tevik Fikretle mukayese edilebilir.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58149)
30 Nisan 2020 Perşembe 14:07
Elinize sağlık... Bu çerçevede bu yazının da okunmasını öneririm: http://sdam.org.tr/haber/257-imaniyla-abidelesen-sair-mehmet-akif-ersoy/
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın